Eski Cumhuriyet Savcısı Bülent Yücetürk, tarikattaki istismarı değerlendirdi: ‘Delil karartma şüphesi var’
İsmailağa bağlantılı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in, kızı H.K.G.’yi 6 yaşlarında evlendirdiği ve cinsel istismara uğramasına ilişkin Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafınca hazırlanan iddianame 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafınca kabul edildi. Şüpheliler için tutuklama tedbiri uygulanmazken, ilk duruşma ise 5 ay sonraya, 22 Mayıs 2023’e verildi.
Mahkemenin kararını eleştiren Yücetürk, sürecin ‘düzgüsel’ olmadığına işaret ederek, “Bu karar, yargının çifte standardını gösteriyor. Oluşturulan dava ağır cezalık bir dava ve çocuğa karşı cinsel istimar davası. Bu şekilde kırılgan bir dosyanın duruşmalarının bu kadar uzun bir zamana yayılacak şekilde verilmesi doğru değil” dedi.
(Bülent Yücetürk)
Dosyaya ilişkin delillerin tamamının toplanmadığına dikkat çeken Yücetürk, şu değerlendirmeyi yapmış oldu:
“Tanıklar ve mağdur için, sanıkların dışarıda olması halinde delillerin karatılma ihtimali var. Mahkemenin sonucunda bunlar gözardı edilmiş. Yasanın aramış olduğu tutuklama koşullarına bakmış olduğunuzda, delilleri karartma ihtimali var mı, var. Katalog suçlardan mı, evet. İstenilen cezanın alt ve üst sınırlarına bakmış olduğunuzda vakit oldukça yüksek cezalar öngürülmüş. Tüm bu tarz şeyleri dikkate aldığınızda tutuklama tedbirine başvurulması orantılı bir önlem olacaktı.”
‘DİKKATTEN KAÇIRILMAYA ÇALIŞILIYOR’
Savcılığın tutuklama talep etmediğini, mahkemenin de ilk tensip duruşmasında bu yönde karar vermediğini eleştiren Yücetürk, şu değerlendirmeleri yapmış oldu:
“Mahkeme, tensip duruşmasıyla tutuklama sonucu vermezken, üzerine bir de duruşmayı 22 Mayıs’a bırakıp vakası zamana yayarak kamuoyunun dikkatinden kaçırmaya çalışıyor. Bu, Türkiye’deki yargı standardını da gösteriyor. İnsanlar, Twitter’da bir söz söylemiş oldu, dost içinde komiklik yapmış oldu diye tutuklanıyor. Gülşen vakasında da görüldüğü benzer biçimde oldukça sert bir halde tutuklama sonucu verilirken burada çifte standart devreye girmiş. Bu, Türkiye’deki yargı pratiğinin ‘düşman-ceza hukuku, vatandaş-ceza hukuku’nun tipik bir uygulaması. Doğrusu bizdenseniz problem yok, her şey hukuk kurallarına gore işliyor, ‘tutuklama bir tedbirdir dolayısıyla tutuklamaya istisnai hallerde başvurulur’ denilerek işin içinden çıkılabiliyor. Fakat iş, düşman ya da muhalif kesimlere erişince, kaçma yada kanıt karartma şüphesi olmayan dosyalarda sırf ‘toplumsal infial’ dikkate alınarak tutuklama kararları veriliyor. Oysa günlerdir bu vakası tartışıyoruz. Türk toplumunun ne kadar infiale kapıldığını hep birlikte görüyoruz. Eğer bir tutuklama sonucu verilecekse, burada verilmesi gerekirdi. Tutuklama tedbirine başvurulmuş olsaydı, hukuksal olarak eleştirilecek hiçbir durum söz mevzusu değildi.”
Yoruma kapalı.