Bilim insanı Dr. Necip Hablemitoğlu silahlı saldırı sonucu katledilmişti: 20 yıldır çözülemeyen cinayet
Başta FETÖ yapılanması olmak suretiyle emperyalizmin, Türkiye’nin ulusal ve üniter yapısına yönelik saldırılarını bilimsel niteliği olan kişiliğiyle ortaya koymaya çalışan Dr. Necip Hablemitoğlu, 20 yıl ilkin bugün evinin önünde uğramış olduğu silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Hablemitoğlu’nun kişiliğini yakın arkadaşı Av. Hüseyin Özbek, düşünsel evrimini Doç. Dr. Ömer Atagenç ve Hablemitoğlu davasında yaşanmış olan süreci ise avukatı Ersan Barkın Cumhuriyet’e söyledi.
“DARALAN ÇEMBERİ HİSSEDİYORDU”
Yakın arkadaşından “O, bu ülkenin namuslu bir aydını, erdemli bir yurttaşıydı” diye bahseden Eski Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Hüseyin Özbek, Hablemitoğlu’nun “Olağanın oldukca üstünde data ve birikimi, yüksek idrak etme ve değerlendirme kabiliyeti, stratejik bakışı ile, kolay yetişmeyen ve daima karşılaşılmayan seçkin bir bilim insanı” olduğuna dikkat çekti. “FETÖ’nün, ülkenin kılcal damarlarına kadar sızan ihanet örgütlenmesini, örümcek ağını, detaylı bir şekilde özetleyen Köstebek, sağlığında yayınlanamadı” diyen Özbek, “Bilimsel nitelikli çalışmalarını kısıtlamaya, üniversiteden uzaklaştırmaya, toplumla bağını kesmeye, kitaplarının basılmasını engellemeye yönelik oldukca yönlü baskılara karşı en küçük bir ödün vermeden kararlılıkla direndi. Son dönemde çevresinde daralan ihanet ve fenalık çemberini hissetmişti. Bastıramadığı Köstebek’in dizgili halini ben dahil yakın dostlarına, güvenilmiş olduğu kişilere gönderdi” ifadelerini kullandı. (Hüseyin Özbek)
Özbek ek olarak Hablemitoğlu’nun çalışmasında adı geçen kimi kamu görevlilerinin sonraki yıllarda bürokrasinin tepe noktalarında vazife aldığının da altını çizdi. Devrin mühim kişiliklerinden Orgeneral Doğu Aktulga’nın, bu suikastte devletin koruma ve önleme kusuruna dikkat çektiğini anımsatan Özbek, 20 yıl sonrasında suikast düğümünü çözmede ilk adımların atılmaya başlanmasını onca gecikmeye, ihmale karşın ümit verici bulunduğunu belirtti.
ABDAL EZGİLERİNİ YAŞARDI
Onu yakından tanıyanların “Necip Bey” ifadesini kullandığını söyleyen Özbek, bunu “Oldukca centilmen, içten, sıcak fakat karşısındakinde itimat ve saygı uyandıran seçimi sebebiyle. O’na, kişiliği, kimliği ve seçimi sebebiyle Bey’den başka ödat yakışmazdı” sözleriyle deklare etti. Aralarındaki bağları “İstanbul’a ulaşmadan önce haber verir, bir çok kez büromda, kimi zaman değişik bir mekanda bir araya gelir saatler devam eden tarih, kültür, edebiyat sohbetine dalardık. Bir çok kez ortak dostlarımız da bu toplantılara katılırdı. Ankara’da işim olduğunda gene görüşme fırsatı yaratırdık” diyerek özetleyen Özbek, “FETÖ’nün o tarihlerde hemen hemen kamuoyuna yansımamış marifetlerini, siyaset, yargı ve kolluktaki yandaşları tarafınca iyi mi kollandığını, kollarının, dallarının nerelere kadar uzandığını anlatırdı” dedi. “Kırıkkale’de dostlarla düzenledikleri bir yemekte dinlediği Abdal ezgilerini, Avşar bozlaklarını, o anı tekrardan yaşıyormuşçasına coşkuyla uzun uzun anlatışını unutamam” diyen Özbek, sözlerini “Birbirimize sözümüz vardı. Bir dahaki yemekte ben de bulunacaktım. Abdal muhabbetinde beraber olacaktık. 18 Aralık 2022 akşamı evinin kapısında onu kabul eden hainin kurşunu aramızdan aldı Necip Bey’i. Keskin Abdallarının meşkine beraber katılmak kısmet olmadı” cümleleri ile tamamladı.
KEMALİST EVRİM
Hablemitoğlu’nun gençlik yıllarındaki siyasal konumlanışında, Kırım Türkü olarak Çarlık Rusya döneminde Türk azınlığın kültürel ve siyasal asimilasyon sürecinin merkezi bir öneme haiz bulunduğunu belirten Doç. Dr. Ömer Atagenç, Çarlık Rusyası’na duyduğu karşıtlığın bir dönem Sovyet Rusya’ya da yansımasının sebebinin de bu olduğuna işaret etti. Hablemitoğlu’nun sonrasında bu mevzuda özeleştiri yaptığını söyleyen Atagenç, “Sonrasında görüşlerinin laik karakterli Kemalist ulusçuluğa evrildiğine” dikkat çekti. Atagenç bu değişimi şu sözlerle açıkladı:“Hablemitoğlu, Türkiye’ye önelik tehdit algısında ibreyi Rusya’ya değil esas fail olan Batı’ya çevirdi Avrupa Birliği’nden Alman vakıflarına kadar Türkiye’nin Kemalist siyasal mirasına ve üniter yapısına kendi deyimiyle ‘göz diken’ tüm unsurları bir tüm olarak tahlil etti, ‘demokratikleşme’, ‘sivilleşme’ ve ‘özgürlük’ benzer biçimde kavramların Batı’nın elinde Türkiye’ye karşı iyi mi bir propaganda aracı haline geldiğini net bir halde ortaya koydu.”(Ömer Atagenç)
MUMCU YÖNTEMİNİ BENİMSEMİŞTİ
Atagenç, Hablemitoğlu’nun ortaya koyduğu belgelerin tesirini “Mevzuya ilişkin tartışmaları ‘komplo teorisi’ olarak anlatılan spekülatif bir münakaşa zemininden kurtarmış ve Türkiye’ye dönük tehdit algılarını ‘Sevr Paranoyası’ olarak nitelendiren ve küçümseyen anti-Kemalist bloğa kitaplarıyla güçlü bir yanıt vermiştir” sözleriyle deklare etti. Hablemitoğlu’nun olgunluk dönemindeki yazılarının ağırlığının Türkiye’ye yönelik tehdit odaklarının belgelerle ifşa edilmesi bulunduğunu belirten Atagenç, “Bu zamanda tarihsel ve kuramsal metinlerden ziyade Türk halkının bilinçlenmesini önceleyen bir kamusal aydın sorumluluğu ile güncele odaklanan bir mecraya doğru ilerlemiştir” dedi.Hablemitoğlu’nun yöntem olarak Uğur Mumcu’yu fazlasıyla andırdığının altını çizen Atagenç, “FETÖ’yü bu ülkede ilk kere tehdit olarak algılayan şahıs olarak ölümü ile yarım kalan “Şeriatçı Terörün ve Batının Kıskacındaki Ülke Türkiye” kitabıyla sanki Bağlantı’nın ve Kürt Dosyası’nın bir çeşit devamını getirmiş gibidir. Mumcu’nun da ölümü ile yarım kalan “Kürt Dosyası” kitabı bu alınyazısı ortaklığını pekiştiren acı bir rastlantı olarak da zihnimize kazınmıştır” dedi.
“İDDİANAMEDEKİ VERİLER HUKUKİ DAYANAKLI”
Necip Hablemitoğlu’nun, Gülen’in bir cemaat lideri olarak kabul edilmiş olduğu ve devlet nezdinde en saygın olduğu dönemlerden adım atmak suretiyle, bu yapının “cürüm işlemek için oluşturulmuş bir teşekkül” bulunduğunu ifade eden bir bilim insanı olduğuna dikkat çeken Hablemitoğlu’nun avukatı Ersan Barkın, Hablemitoğlu’nun çalışmalarının, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde Fetullah Gülen hakkında oluşturulan davanın iddianamesinin ana kaynaklarından biri bulunduğunu belirtti. “Hablemitoğlu, Güvenlik ve danışma teşkilatında örgütün ne kadar kuvvetli bulunduğunu yazmakla yetinmemiş, bununla birlikte örgütün, TSK içinde de, o dönem asla olasılık verilmemiş halde derinden büyüdüğünü ifade etmişti” diyen Barkın, suikastin üstünden 15 yıl geçtikten sonrasında tekrardan oluşturulan soruşturmanın ana çıkış noktası da bu olduğuna dikkat çekti.(Ersan Barkın)
Barkın davaya dönüşen iddianame ile ilgili de şunları söylemiş oldu:“Hablemitoğlu’nun çalışmalarını sonlandırması için gene devlet nezdinde saygın kişiler vasıtasıyla kendisiyle yazışma kurulmaya çalmış olduğu, bu girişimler netice vermeyince, bu kez TSK içinde yapılanan başka bir otonom yapıya, Hablemitoğlu suikastı havale edilmiş olduğu iddia ediliyor.
“İLİŞKİLER AĞI ORTAYA ÇIKTI”
Sadece, FETÖ’nün adalet sarayı ve güvenlik içinde kuvvetli olduğu dönemlerde, Hablemitoğlu soruşturması için en temel deliller toplanmamış, etkili bir hazırlık soruşturması yapılmamış. Bu yüzden, süreç tekrardan başlayınca Savcılık HTS-CDR kayıtlarını dosyaya kazandırdı, bu kayıtlarda yazışma içinde olduğu görünen görgü tanıklarının beyanları başta olmak suretiyle tüm ifadeleri tekrardan aldı. Sonuçta, Fetullahçı örgütün Türkiye imamı olduğu söylenen şahıs ile cinayeti işlediği anlatılan yapı içindeki yoğun yazışma trafiği ve cinayetin planlandığı kabul edilen günlerde ortak baz noktaları tespit edildi.
“KONTR YAPILARI ORTAYA ÇIKARABİLİR”
Bu haliyle, iddianamede ortaya konan maddi verileri, ilişki ağını gösterir somut verileri, hukuken dayanaklı ve saygınlık edilebilir görüyoruz. Dolayısıyla, bu iddianame temelinde yürüyecek Hablemitoğlu suikastı davasını da, Fetullahçı örgütün ilişki ağını ve gerektiğinde bir suikastın planlayıcısı olabileceğini göstermesi yanında, bununla birlikte ülkede en güvenilir sayılan yapıların içindeki kontr yapıları açığa çıkarabilme potansiyeli bakımından kıymetli görüyoruz.”
Yoruma kapalı.